Diplomasi 4.0: İlerici bir iktidarın AB müzakereleri yönetim modeli

AB Müzakereleri İçin Yönetim Modeli Önerisi:
Diplomasi 4.0, Yurttaş Odaklı Dış Politika

Kader Sevinç

AB üyelik süreci yılan hikayesine döndü. Zaten uzun ve ince bir yol olarak bilinen AB hedefine giden yolda Türkiye’deki yorgun iktidar otoriterleşme sapağına saptı ve yoldan çıktı. Ülkenin yeniden rotasına geri dönmesi ve kayıp zamanın peşinden giderek arayı hızla kapatması gerek. Zaman dar, dünya hızla değişiyor, Türkiye’nin kaybedecek bir dakikası dahi yok.

Peki rotaya nasıl dönülecek?

Sorunun yanıtını vermek için son 13 yılda neyin yanlış ve eksik yapıldığını gerçekçi bir biçimde ortaya koymalı. Bu işin lokomotifi olan AB reformları 2005’ten bu yana peyder pey terk edildi. Tüm sorunlarına rağmen işleyen demokrasimizin tüm saygınlığı ayaklar altına alındı. Böylesine kötü yönetilen Türkiye’nin uluslararası iletişim gücü de çöktü. İktidar ülkenin uluslararası iletişimini partisinin iletişimi ile karıştırınca işler iyiden iyiye içinden çıkılmaz hal aldı. Bunu da bugün kavgaya tutuştuğu FETÖ’ye ihale etti. Ülkenin bakanları parti sözcüsü gibi uluslararası alanda hareket ederken rehber de FETÖ’ydü. Devletin büyükelçilikleri, diplomatları etkisizleştirilerek muhataplar olarak bu ve benzeri gruplar uluslararası çevrelerin önüne kondu. Bu durumda başarısızlık bir tesadüf olmaz. Devlet de böyle yönetilmez, AB’ye de böyle üye olunamaz.

Avrupa’nın hiç mi suçu yok ?

Şunu teslim etmek gerekir; Avrupa Birliği ülkeleri ve siyaseti içinde Türkiye karşıtı bir grup var, hep oldu, hep olacak. Başka ülkelere karşı da var. Bu gruplar Türkiye demokratik olarak, sosyo-ekonomik olarak güçlendikçe zayıflar ve sinerler. Bugünkü anti-demokratik Türkiye tablosu ise onları bayram ettiriyor. AB içinde bu niyetteki çevreler için Türkiye’deki iktidar bulunmaz bir nimet. Bu yönüyle de Türkiye’yi 16 yıldır tek başına yöneten iktidarın demokrasi karşıtı politikaları ile AB içindeki Türkiye karşıtlarının adeta ortak bir gündemle hareket ettiğini görmek gerekiyor. İkisinin de hedefi Türkiye’yi AB hedefinden uzaklaştırmak ve uzak tutmak.
AB hedefine bağlıyız açıklaması yaparak seçimlerden sonra -zaten atıl bıraktıkları- AB Bakanlığı’nı kapatmayı planladıkları söylentilerinin yayılması da iktidarın niyetini ortaya seriyor.
O zaman iktidara talip ilericiler, demokratlar ne yapmalı ?
Herşeyden önce iktidara muhalif tüm kesimlerin Türkiye’nin AB hedefini daha güçlü sahiplenmeli. Özgüvenle Türkiye Avrupa’dır diyebilmeli kendine iktidardaki zihniyete muhalifim diyen herkes. Avrupa bir coğrafi terim değildir, Avrupa bir fikirdir, değerler bütünüdür.
AB içinde iktidara değil, Türkiye’ye dost olan kesimlerin de bu toplumsal duruşu hissetmesi önemli. Türkiye’yi çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmak ülküsüne bağlı bizler ve bu Türkiye dostu Avrupalılar arasında bir zemin birliği olduğu unutulmamalı. Çok iyi biliyorlar ki güçlü bir Avrupa ancak güçlü bir Türkiye ile mümkün.

Neden AB’ye üye olmalıyız?

500 milyona yakın vatandaşı ve 18 trilyon doları bulan gayrisafi milli hâsılası ile Avrupa Birliği, dünyanın en büyük ekonomisi konumunda. Tüm eksik, gediklerine rağmen bu nesnel bir gerçeklik.
Avrupa Birliği hala çağdaş medeniyeti temsil eden en yüksek ortak standartları benimsemiş, tek pazar ve ardından para birliğini de gerçekleştirmiş, ortak bir dış politika ve güvenlik siyaseti geliştiren bir çekim merkezi niteliğinde.

Üye olmamak ulusal çıkarların tehlikeye girmesi demek

Türkiye’nin bu birliğin dışında kalması, AB’nin geleceği, politikaları ve eylemleri üzerinde söz hakkı olmaması ancak bu karar ve eylemlerin etkisinde kalacağı anlamına gelmektedir. Türkiye Avrupa ile derin bir kurumsal entegrasyon içindedir. Bu etki alanının hali hazırda içindedir. Türkiye’nin, AB’nin kararlarından etkilenip, o kararların alındığı masada olmaması bizim için büyük bir ulusal çıkar ve dikkate değer bir egemenlik kaybı yaratır.

Halk AB üyeliğini istiyor ama iktidarın bunu başarabileceğine inanmıyor

Türkiye’de AB üyelik hedefine halkın desteği pek çok faktörden etkilenerek dalgalı bir seyir izlese de çoğunluğun desteğini koruyor. Özellikle Türkiye’de son yıllarda hızlanarak artan otoriterleşme ve anti-demokratik atmosferin AB üyelik hedefine olan destekte artış olarak yansıdığını görüyoruz. Toplum bu kadar beceriksizce yönetilmiş ve tıkanmış olsa da AB’nin kendi yaşam standard için anlamının farkında. IKV tarafından bu yıl Ocak ayında açıklanan kapsamlı araştırmaya göre AB üyelik hedefine olan desteğin %78,9 düzeyinde olduğunu görüyoruz. Gerçekleşeceğine olan güven sorulunca bu rakam hızla düşüyor. Vatandaş iktidarın bunu becerebileceğine inanmıyor. O zaman becerebilecekler iktidara gelmeli ve Türkiye’yi dünyada hak ettiği saygın konuma taşımalı.

Türkiye nasıl bir model kurarak AB ile müzakere etmeli?

Bir gerçek var, onu unutmamalı; AB’ye üye olmuş bir Türkiye Avrupa’nın geleceğine yön verecek en güçlü aktörlerden biri olacak. Her iki taraf da bundan kazançlı çıkacak. AB müzakereleri ise paydaşlar yani siyaset kurumları, akademi, sivil toplum arasında uzlaşı ve toplumsal bir seferberlik sağlanarak yürütülebilecek bir süreç. Başarıyla üyelik müzakerelerini tamamlayan tüm ülkelerde bu böyledir. Mevcut iktidarın yaptığı gibi AB reformları iç siyaset malzemesi, karttan seçmeli olarak partizanca hareket edilebilecek bir alan değil. Bu tür bir yaklaşımın sonuçlarını son 13 yılda (2005-2018) gördük. Türkiye bir arpa boyu yol gitti, 35 müzakere başlığının yarısını bile açamadı. Bu iktidarın istifasını gerektiren düzeyde bir başarısızlıktır.Türkiye’yi yönetecek ilerici iktidar böyle yapmayacak. İncelikle yönetecek AB müzakerelerini de ülkeyi de.

İktidarın hesap verme korkusu: AB engellemiyorken bu üç müzakere başlığını iktidar neden açmadı?

AB tarafından herhangi bir engel bulunmayan 3 başlık ise iktidarın işine gelmediği, gereğini yapmadığı için açılamadı. Bunlar Kamu İhale Kanunu’nu içeren Kamu Alımları başlığı, Devlet Yardımları Kanunu içeren Rekabet Politikası başlığı ve sendikal haklar, iş kanunu gibi bir çok konuyu kapsayan Sosyal Politika ve İstihdam başlığı. TBMM kayıtları yasalarımızı AB standartlarına çıkarmak için CHP’nin verdiği yüzlerce önerge ile dolu. Hepsi AKP oylarıyla reddedilmiş. İşte bu yurtseverlik yoksunluğudur. Neden? Bu yasal değişikliklerin getirdiği saydamlık, hesapverebilirlik bu iktidarın hamurunda yok ondan. Hamurunda dürüstlük, halkçılık olan, yolsuzlukla mücadeleye hazır bir iktidar atacak bu adımları. Türkiye’yi hızla ilerleyecek, açılabilecek tüm müzakere başlıkları da müzakereye vakit yitirmeden açılacak.
Avrupa Birliği istiyor diye değil, milletimiz en az AB vatandaşları kadar iyi koşullarda yaşamayı hak ediyor diye.

Nasıl bir AB Başmüzakerecisi ve AB Bakanı?

İktidar AB Bakanlığı’nı atıl bırakıp atalete terk etmiş. Biz ise nasıl bir AB Başmüzakerecisi, AB Bakanı bunu konuşmalıyız. Başarı için bu siyasinin AB sürecinin gereği uzlaştırıcılığı, partizanlıktan uzak durmayı içine sindirmesi şart. İç siyasetin sert söylemlerinde kaybetmemeli kendini. İç siyaset de zaten bu kadar sert olmamalı. AB alanında tanınan, özellikle Brüksel ve AB başkentlerini iyi bilen ve oralarda bilinen, alanına hakim, Türkiye’de tüm partilerle konuşabilecek biri olmalıdır. Birçok ülke müzakere sürecinde bu profilde AB Bakanı ile başarılı oldu. Parti üyesi olsa dahi AB ilişkilerine hem bilgi, deneyim ve birikimiyle hakim biri. Türkiye’de ise başından bu yana seçilen müzakereciler son derece partizan ve üstelik AB başkentlerinde kendi ülkelerinin muhalefet partileri hakkında yalan söyleyecek kadar da siyasi ahlaktan yoksun kişiler oldu çoğu zaman. Birinin yolsuzluklara adının karışmasıyla siyasi hayatına son vermis olması da hazindi. Bu görevi üstlenecek kişi alanında sürecin gerektiği saygınlığa sahip olmalı.

Nasıl bir AB müzakere modeli?

Nasıl bir bakanın göreve geldiği önemli olduğu kadar nasıl bir model kurulduğu da önemli. Defalarca yazdığım, gündeme taşıdığım bir konudur. Çabalarımızla CHP olarak önerdiğimiz ve AKP tarafından reddedilen AB müzakere modelini hayata geçirmeliyiz.
Ben buna Hırvatistan Modeli diyorum çünkü Hırvatistan’ın AB başmüzakerecisi ile yaptığım bir sohbet sonucu bu konu geliştirip yazdım. Hırvatistan kurduğu bu “Ulusal Komite”yi Mart 2005′de bir Anayasa değişikliği yaparak gerçekleştirdi. Akademisyenlerden bürokratlara, siyasetçilerden sivil toplum temsilcilerine geniş tabanlı bir kurul oluşturdular. AB Başmüzakerecisi’ni de bu kurulun daimi üyesi yaptılar. AB sürecine dair her bilgi ve belge bu kuruldan geçirildi. Partilerüstü bir süreç olduğu için kurulun başkanlığını daima muhalefet partilerinden bir siyasetçinin yapması kuralı getirildi. Böylece de bizimle aynı gün müzakerelere başlayan Hırvatistan AB’ye 28. üye olarak katılırken biz geride kaldık ve otokrasiye sürüklendik, toplumsal barışımızı kaybettik.

Bu işin çözümü: Diplomasi 4.0, Yurttaş Odaklı Dış Politika

Şimdi hayat edelim, bu atılımları gerçekleştirmeye kararlı demokrat, ilerici bir iktidarın yönettiği ülkemizde neler olacak…
Türkiye’de bu kurul tüm çalışmalarını büyük bir saydamlık ve hesapverebilirlik içinde yürütecek. Vatandaş cep telefonuna indireceği bir uygulama ile gerçek zamanlı olarak kurulun çalışmalarını ve yasama sürecindeki reformları takip edebilecek, soru sorabilecek ve katkı sağlayabilecek. Böylece AB’ye üyelik konusu teknik, halktan kopuk bir mesele olmaktan çıkarılıp halkla buluşturulacak. Toplumsal katılım ve yüksek teknolojiyle buluşan Diplomasi 4.0, cep telefonlarımız, binalarımız ve kentlerimiz gibi akıllı bir dış politikaya hayat verecek. CHP’nin yurttaş odaklı dış politikası en güzel bu şekilde can bulur.

Toplumsal seferberlik olacak, yurttaş forumları kurulacak

Oluşturulacak yurttaş forumlarında hem çeşitli AB konuları uzmanlar ve siyasilerle tartışılacak hem de bunlar oluşturulacak bir portal sayesinde anında canlı yayımlanacak. Buralardan Anadolu çapında elde edilen yurttaş geribildirimini de AB müzakere sürecinde uzman, diplomat ve siyasilerimiz kullanacaklar. Artık vatandaş dış politikanın sadece etkileneni değil, etkileyicisi de günümüzde. Sözünü sadece sosyal medyada – ve zaten o bile çok görülen daralmış bir alanda- değil, sokakta da söylesin. Özgürçe tartışsın konunun uzmanlarıyla.

Türkiye’nin başarısı için emek veren sivil diplomasi ağları kurulacak

AB başkentlerinde AB Başmüzakerecisi ve Bakanı ile istişare içinde sivil diplomasi ağları kurulmalı. Mevcut iktidar sivil topluma ve öncü bireylere hep benden taraf olmayan bertaraf olur mantığı ile yaklaştı. Herkesi kaçırdı. Bunun yerini ülkenin çıkarlarını kendi çıkarıyla karıştırmayan bir anlayış almalı. O zaman uluslararası alanda öncü bireyler ve sivil kuruluşlar gönülden bu seferberliğe katılacak. Sivil diplomasinin gücü ülkemize güç verecek.

Mobil diplomatlar iş başına geçmeli

Artık günümüzde diplomasi sekreterler, makam araçları, resmi bir tonun ardına duran bir alan değil çağdaş dünyada. Diplomasi değişiyor, diplomatlar değişiyor. Türkiye’ye gelen yabancı misyon şeflerinin son yıllarda ne kadar kamuoyu iletişimine önem verdiğini, sosyal medyayı etkili kullandığını fark etmişsinizdir. Bunlar hep o ülkelerin bu çağa uygun diplomasi uygulamalarının sonuçları. Türkiye de buna uyum sağlamalı. Dinamik, özgüvenli, konusuna hakim, iletişime açık, bürokrasinin kurumsal hantallığından sıyrılmış bir diplomasi kuşağına ihtiyaç var.
Bazı ülkeler “mobil diplomat” denilen uygulamaya bile başladı. Yerıne göre atanan bu diplomatlar ellerinde çantaları, dizüstü bilgisayarları, akıllı telefonlarıyla dünyayı dolaşıyor, ülkelerinin çıkarlarını koruyorlar. Türkiye’nin de bu dinamizme kavuşması şart. Ülkemizin zaten büyük zarar görmüş olan imajı içeride doğru politikalar ve uzlaşı, dışarıda da etkili bir diplomasi ile düzelebilir. AB hedefine etkisi ise sayıları hızla artacak olan Türkiye dostlarının ülkelerindeki en iyi elçilerimiz olmaları olacak. AB sürecinde geçmişte olduğu gibi Türkiye’yi ileriye taşıyacaklar.
AB üyelik hedefi derinlikli vizyon, doğru kadrolar ve yeterli kaynak ayrılarak başarılabilecek gerçekçi bir hedef. Bu yurtseverlik bilinci, ilerici vizyon ve adanmışlıkla görev yapacak kadrolar Türkiye’yi hem batının saygın bir ülkesi haline getirecekler hem de en önemlisi ülkemiz artık bir mutlu insanlar yurduna dönüşecek.
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri önemli bu dönemeçte, AB sürecine öteden beri her tür desteği veren CHP ve Cumhurbaşkanlığı kampanyası da bunun sözünü veriyor. Türkiye ilerici demokrasiyle yönetilmeyi ve AB’ni saygın bir üyesi olmayı hak ediyor, daha azını değil.

Kader Sevinç

Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s